İddialı Hedefler ve Sürdürülebilirlik İçin Yapısal Reformların Önemi
Büyüme Hedefleri ve Reel Sektör:
Büyüme hedefleri, Orta Vadeli Program’da (OVP) belirlenen önemli göstergelerden biri olarak karşımıza çıkıyor. 2024 yılı için büyüme hedefi %3,5 olarak revize edilerek, önceki tahminlerden daha düşük bir seviyeye çekildi. Bu düşüş, özellikle bölgesel ve küresel ekonomik belirsizliklerin ve bölgede artan jeopolitik gerilimlerin bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Diğer taraftan 2025 ve sonrasında, OVP büyüme oranlarının kademeli olarak artarak 2027 yılına kadar %5 seviyesine ulaşması planlanıyor. Bu iyileşme, iş dünyası ve reel sektör açısından umut verici olabilir; ancak küresel piyasalardaki belirsizlikler ve iç piyasalarda yaşanan daralmalar da göz önünde bulundurulduğunda, bu hedeflere ulaşmanın çeşitli yapısal ve ekonomik reformlar gerektirdiği aşikâr. Reel sektör açısından baktığımızda, son yıllarda yaşanan ekonomik dalgalanmalar ve finansal sıkıntılar firmaları oldukça zorladı. Bu yüzden büyüme hedeflerinin sürdürülebilirliği, firmaların toparlanma sürecine bağlı olacaktır. Türkiye’deki işletmelerin üretim altyapılarını güçlendirmeleri, verimlilik odaklı yatırımlara yönelmeleri, ihracat kapasitelerini artırmaları, dijital dönüşüme ayak uydurmaları ve elbette devletin teşvik politikaları büyüme hedeflerine ulaşmada kritik önem taşıyor.
Enflasyon Beklentileri ve İş Dünyası:
Enflasyon beklentileri, Orta Vadeli Program’ın (OVP) iş dünyası açısından en önemli ve dikkat çekici unsurlarından birisidir. 2024 yılı için enflasyon oranının %41,5 olarak belirlenmesi, iş dünyasının maliyet hesaplamalarını ve fiyatlama stratejilerini ciddi şekilde etkileyecektir. Yüksek enflasyon üretim maliyetlerini artırırken işletmelerin uzun vadeli planlama yapma kabiliyetlerini de sınırlamaktadır. Enflasyonun 2027 yılına kadar %7 seviyesine kadar düşmesi hedefleniyor, bu da uzun vadede fiyat istikrarının sağlanacağına dair bir umut veriyor. Ancak bu hedefe ulaşmak için yapılması gerekenler ve atılacak adımlar net bir şekilde ortaya konmalı. İş dünyası, bu süreçte hükümetin enflasyonu kontrol altına almak için hangi yapısal reformları gerçekleştireceğini ve para politikalarının nasıl bir yön izleyeceğini görmek istiyor. Ayrıca, fiyatların dalgalandığı bir piyasada sabit maliyetlerle iş yapan firmaların, fiyat esnekliğini nasıl sağlayacağı ve maliyet baskılarına nasıl dayanacağı da büyük bir soru işaretidir.
İhracat ve İthalat Dengesi:
Orta Vadeli Program (OVP) çerçevesinde ihracat ve ithalat dengesine baktığımızda, Türkiye’nin dış ticaret hedeflerinin oldukça iddialı olduğunu görüyoruz. 2024 yılında ihracatın 264 milyar dolara ulaşması beklenirken, ithalatın 345 milyar dolara çıkacağı öngörülüyor. Bu da 2024 için ciddi bir dış ticaret açığına işaret ediyor. Programın ilerleyen yıllarında ise ihracatın artarak 2027’de 319,6 milyar dolara, ithalatın ise 417,5 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Bu dengede, ihracatın ithalata göre daha yavaş bir hızda artması, cari açık sorununu gündemde tutuyor. İş dünyası için bu dengesizlik, maliyet baskılarını artıracak ve ithalata dayalı sektörlerde rekabet gücünü zorlayacaktır. Özellikle enerji, hammadde ve ara mal ithalatına bağımlı sektörlerin, bu dönemde döviz kurlarındaki dalgalanmalardan ciddi şekilde etkilenmesi olasıdır. İhracat tarafında ise Türkiye’nin yüksek katma değerli ürün üretimine geçiş yapması ve teknolojik yatırımlarını artırması gerektiği açıktır. İş dünyası, bu hedeflere ulaşmak için hükümetin sağlayacağı teşvikler ve yapısal reformlarla desteklenmelidir.
İstihdam ve İşsizlik:
İstihdam ve işsizlik, Orta Vadeli Program’ın (OVP) en kritik unsurlarından biri olarak karşımıza çıkıyor. 2024 yılı için işsizlik oranı %9,3 olarak hedeflenmiş durumda, bu da bir önceki tahminlerden daha düşük bir orana işaret ediyor. 2027 yılına kadar işsizlik oranının %8,8 seviyesine kadar düşmesi planlanıyor. Bu oranların yakalanabilmesi, iş gücü piyasasında yapılacak yapısal reformlarla yakından ilgili olacaktır. İş dünyası açısından bakıldığında, uzun yıllardır süregelen ekonomik dalgalanmalar ve pandeminin etkileri birçok firmayı zor durumda bıraktı. Bu süreçte iş gücünün verimliliğini artırmaya yönelik politikaların ve iş gücü piyasasını güçlendiren reformların yapılması kritik bir gereklilik olarak öne çıkıyor. Ancak, iş dünyasının özellikle nitelikli iş gücü bulmada yaşadığı sorunlar devam ediyor ve bu sorunların aşılabilmesi için mesleki eğitim sistemine yapılacak yatırımlar ve iş gücü piyasasının daha esnek hale getirilmesi gerekiyor. İstihdam hedeflerine ulaşılabilmesi için ayrıca yeni iş alanlarının yaratılması, sadece geleneksel sektörlerde değil, teknoloji odaklı yeni sektörlerde de istihdam yaratılması büyük önem taşıyor. Özellikle genç nüfusun iş gücü piyasasına kazandırılması, bu hedeflerin gerçekleştirilmesi için kritik olacaktır.
Bütçe Dengesi ve Kamu Harcamaları:
Bütçe dengesi ve kamu harcamaları, Orta Vadeli Program’da (OVP) dikkat çeken konular arasında yer alıyor. 2024 yılı için bütçe açığının Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’ya (GSYH) oranı %4,9 olarak hedeflenmiş durumda ve 2027’ye kadar bu oranın %2,5 seviyesine çekilmesi planlanıyor. Bu düşüş, kamu harcamalarının verimli bir şekilde yönetileceği ve mali disiplinin sağlanacağı bir ekonomik stratejinin izlendiğine işaret ediyor. Kamu maliyesi açısından bu hedeflerin gerçekleştirilmesi, vergi politikalarının etkinliğine ve kamu harcamalarının kontrol altında tutulmasına bağlı olacaktır. Özellikle kamu-özel iş birliği projelerinin doğru bir şekilde yönetilmesi, bütçe üzerindeki yükü azaltarak, kamu kaynaklarının daha etkin kullanılmasını sağlayabilir. Bununla birlikte, sağlık, eğitim ve sosyal hizmetler gibi kamu hizmetlerinde de harcama verimliliğinin artırılması, bütçe açığının hedeflenen seviyelere çekilmesi için kritik öneme sahip olacaktır. Bu da ekonomik istikrarın sağlanmasında önemli bir rol oynayacaktır.
Sonuç:
Genel olarak OVP, Türkiye’nin önümüzdeki üç yıl boyunca ekonomik büyümesi ve istikrarı için önemli hedefler sunuyor. Ancak, kısa vadede daha gerçekçi görünen bu hedeflerin uzun vadede ne kadar uygulanabilir olduğu belirsizliğini koruyor. Özellikle, firmaların bu büyüme hedeflerine ne kadar hazır olduğu, yapısal reformların hayata geçirilip geçirilmediği, inovasyona dayalı yatırımlar, mali disiplinin sürdürülebilir şekilde uygulanması ve küresel ekonomik koşulların etkisi gibi konular bu programın başarısını belirleyecek temel faktörler arasında yer alıyor. Şeffaf ve sürdürülebilir bir ekonomik politika, iş dünyasının güvenini artırarak bu iddialı hedeflerin gerçekleşmesini sağlayabilir. Ancak, bu süreçte firmaların rekabet gücünü artıracak politikaların da devreye alınması gerektiği unutulmamalıdır. İş dünyasının dinamizmi ve yapısal dönüşümlere yönelik adımlar, Türkiye ekonomisinin potansiyelini ortaya çıkarmak açısından kritik öneme sahiptir.